Kültür köy ve kent etkileşimleri ile biçimlenmektedir. Göçler de köy ve kent etkileşimlerinin temel nedeni ve bağlamıdır. Kent yaşamında yerel ve kırsal gelenek kültürünün, yerelde de kentli ve kent kültürünün etkileri sanılandan daha güçlüdür. Sanılanın aksine yerel ve gelenek kültürü kentli yaşamı ve kültürü etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Göç olgusu genellikle kırsaldan kente yönelik olarak çözümlenmiştir. Son dönemde bu konu tersine göç kapsamında (kentten kırsala dönük olarak) incelenmeye başlanmıştır. Postmodernizm kapsamında yerelin ve kırsal gelenek kültürünün öne çıktığı gözlenmektedir. Bu çalışmada öncelikle postmodern yerelliği ortaya çıkaran gelişmeler değerlendirilmektedir. Yine postmodern yerellerin diğerlerinden farklılıkları açıklanmaktadır. Kentli postmodern yerel ile köylünün geleneksel ekolojik bağlam, bilgi, kültür ve yaşamda bütünleşmesi konusunun çözümlenmesi ise bu makalenin temel amacını oluşturmaktadır. Bu kapsamda postmodern yerel/liği yaratan dinamikler ve nedenler, geleneksel kültür bağlamındaki değişmeler, geleneksel ekolojik bilginin canlanması, söz konusu etkileşimin taraflar üzerindeki etkileri gibi konular ele alınmaktadır. Yine yerel sürdürülebilir kalkınmanın ve aydınlanmanın gerçekleştirilmesinde dolayısıyla yerel kültür değişim ve dönüşümlerinde postmodern yerellerin etkileri veya rolleri de bu çalışma kapsamında tartışılmaktadır. Özellikle yerel geleneksel ekolojik bilgi ve kültür ile postmodern yerellerin kentten getirdiği bilgi ve deneyimin bütünleşmesinin kırsaldaki etkileri belirlenmeye ve açıklanmaya çalışılmaktadır. Geleneksel ekolojik bilgi ve kültür belleğinin değerinin ortaya çıkmasıyla yerel geleneksel temsilcilerinin toplumsal konumlarındaki değişmeler de bu yayında incelenmektedir. Postmodern yerellerin rehberliğinde yaratılan katma değeri yüksek temiz tarım ve hayvancılık ürünlerinin ulusal ve uluslararası tüketicilere ulaştırılmasında sanal ortaklık ağlarının işlevi de bu çalışmada araştırılmaktadır. Diğer yandan geleneksel ekolojik bilgi ve kültürün markalaşma olgusuna da bu yayında değinilmektedir. Sonuç olarak bu makale psotmodern yerellik ile geleneksel ekolojik bilgi ve kültür arasında köklü bağlantıların var olduğu ortaya konulmaktadır.

Felt-making has a long history in Turkey going back to nomadic times in Central Asia before the Turks settled permanently in Anatolia. For centuries, master craftsmen have practiced their skills, passing them on to younger generations and ensuring that the chain of traditional felt-making remained steadfast and unbroken. Due to industrialization, factory-made felt has affected the making of handmade felt profound, causing a steep decline, as master craftsmen shut down their ateliers in the face of overwhelming competition from industrialized mass-production. Nevertheless, despite this deterioration, a few master craftsmen have continued to make felt by hand. This paper documents the work of one of them, namely, Idris Coban from Balikesir, an inland city of over 300,000 inhabitants, and the capital of the eponymous province.

Literary appropriation can be seen as an act of cultural remembering when considering the dialogues inherent in it which link the past with the present and thus fulfill the mnemonic function. Nobel Prize-winner Turkish author Orhan Pamuk's novel titled The Red-Haired Woman is a suitable case for such a cultural remembering with its connective appropriations of Sophocles' King Oedipus, Ferdowsi's Rostam and Sohrab (part of the Persian epic Shahnameh) Koranic and Biblical stories such as the binding of Isaac and Joseph’s well. Pamuk has skillfully used the elements of these stories to shape his novel’s theme, plot, character development, and temporal and spatial dynamics. In this regard, the text exemplifies not only the postmodern afterlives, receptions, remediations, and rewritings of the stories in question but also the role of creative uses of an aesthetic form, such as the novel in generating memorability. Therefore, the text gives reasonable answers to questions such as how appropriative dialogues can function as a memory act; how the forms of memory overlap, intersect, and connect each other in the fictional context. The present study investigates how we can remember the past by the agency of a novel within a framework based on the conceptual, theoretical, and methodological perspectives of appropriation, dialogism, and memory in the case of The Red-Haired Woman.

Sosyal bilimlerde moda taklitçilik ve alt sınıf- üst sınıf gibi paradigmalar etrafında ele alınmış fakat gelinen konjonktürde modanın sadece bu yaklaşımlarla ele alınmasının yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Modanın Batı ile özdeşleşmiş olması, onun aynı zamanda neyin moda olduğu üzerinde bir tahakküm oluşturmasına neden olmuştur. Bu aynı zamanda Batılı moda hegemonyası karşısında batılı olmayan tasarımcılar için bir kimlik oluşturma ve ayırt edilebilirlik kaynağı sağlamıştır. Bu açıdan tasarımcıların kişisel yaratıcılıklarını ve geleneksel unsurlarını tasarımlarına nasıl yansıttığı önemli bir sorun olmuştur. Türk modacı Rıfat Özbek’in tasarımları bu anlamda geleneksel ile batılı olanın buluştuğu en iyi örneklerden biri olarak gösterilebilir. Eklektik bir stil anlayışı ile kültürel mirası batılı formlarla sunan Özbek, özgün bir isim olmayı başarmıştır. Bu çalışmada Batılı moda hegemonyası ve onun karşısında bir akım olarak ortaya çıkan etnik moda anlayışı tartışılmış ve sonrasında Avrupa’da etnik ve egzotik moda anlayışı ile isim yapmış Rıfat Özbek özelinde etnik moda anlayışı örneği sunulmuştur. Daha sonra geleneksel bilgi ve kültürel mirasın etnik moda anlayışı içerisinde önemi anlatılarak geleneksel bilgi ve kültürel mirasın korunması noktasında birtakım önerilerde bulunulmuştur.

The human species, which was completely dependent on nature in its early periods, experienced both physiological and intellectual changes in various periods. Human thought systems and styles have also undergone many significant changes over time. We can examine the development of thought systems, which are extremely important in the emergence of modern society and culture, in a sociological context in a particular order. In this study, the relationship between mythology and religion is discussed in the context of mythological thinking and religious thinking forms. The subject of belief has key features in thought systems and changes. These processes of change in people can be seen in the form of various elements in their narratives, philosophies, beliefs, and traditions. Myths, which are an important part of human culture, can reflect the change of thought of people from an only source in terms of their common handling of narratives, philosophies, beliefs, and traditions. The subject of religion and belief in myths and mythologies is also particularly important and comprehensive. One of the reasons for this is the relationship between mythological and religious thinking forms. In this study, first, the thought systems of human society and the change in these systems are discussed. In this section, mythological thinking and religious thinking styles are tried to be explained in social and cultural contexts. Then, various information about the myth genre is given and explanations are made about the relationship between mythology and religion in the context of mythological thinking and religious thinking forms. After the information given and the explanations made, it is tried to conclude. In this context, it is seen that the relations of “belief, imagination, fiction, and ritual” are common in religions and myths in the transition from religious thought to mythological thought.